“KOCA KOCA” PROFESÖRLER, HÂKİMLER, GENERALLER




15 Temmuz 2016’da Türkiye’de yaşanan vahim olayın ardından hemen herkesin merak içinde kendilerine sordukları ve bir türlü anlam veremedikleri bir mesele dillere dolanmıştı: Nasıl olup da koca koca profesörler, koca koca hâkimler, koca koca generaller eğitimsiz bir kişinin ardından gitmiş, benliklerini ve akıllarını ona sorgusuz sualsiz nasıl teslim etmişlerdi?

Toplumda ve sistem içerisinde belirli mertebelere ulaşmış ve hatta seçkin olarak dahi adlandırılabilecek bu kimselerin bu tercihi o kadar şaşırtıcıydı ki aradan geçen üç buçuk aydan bu yana da bunun doyurucu bir yanıtı hâlâ verilebilmiş değil.

Yazılı basında defalarca bu durumdan bahsedildi; TV programlarında bu hususta -çoğu sığ- tartışmalar yaşandı; kimi gazeteciler bunu sütunlarına taşıdılar.

Örneğin 12 Ağustos 2016 tarihli Sözcü Gazetesi,“Soruyoruz: Okumuş-yazmış, koca koca siyasi liderler, milletvekilleri, generaller, profesörler, rektörler, hakimler, savcılar, bürokratlar, polisler, öğretmenler, gazeteciler, sporcular, sanatçılar… Bu saçmalıklara nasıl kandınız!” manşetini atarken, 10 Ağustos 2016 tarihli Hürriyet’teki köşesinde “Nasıl olur da koca general bu safsataya inanır” başlığıyla makalesini yayımlayan İsmet Berkan, modern düşünen ve rasyonel eğitim almış insanların, darbe teşebbüsünde bulunan yapıyı akıl ve mantıkla açıklamakta zorlanacaklarının altını çizmekteydi.

Evet, durum aynen böyleydi; akıl ve mantıkla açıklanamıyordu.

Belki de sorun “koca” sıfatındaydı.

“Koca” kelimesinin “bir kadının evlenmiş olduğu erkek” haricindeki Türkçede en çok kullanılan anlamı,“büyük, yaşı ilerlemiş kimse” ve “ulu, yüce, hatırı sayılır, muteber kimse”dir.

Peki, bu profesörler, hâkimler, generaller gerçekten de “koca” mıydılar?

Atakan Hatipoğlu’nun Fethullahçıların kötü insanlar olup olmadığını sorguladığı 20 Eylül 2016 tarihinde Aydınlık’ta “FETÖ üyeliği ve sıradanlaşmış kötülük” adlı çalışmasında, kolektif kötülüğün parçası olmaya gönüllü yazıldıkları için onları kötü olarak niteliyor. Çünkü FETÖ üyeleri, dini duygularla, sevap işlediklerine inanarak, hayır faaliyetleri yaptıklarını düşünerek, bu amaçla, kötülük üreten devasa bir makinenin dişlileri olmayı içlerine sindirmişlerdi. Hak yemişler, çalmışlar, insanların hayatlarıyla oynamışlardı.

Nitekim kalkışmaya katılan biryâvere yıllar evvel, Askeri Okullar Sınavı sorularının verildiği ortaya çıktı.Bir de üstelik Ergenekon, Balyoz gibi kumpaslarla ülkenin değerlerine gönülden bağlı askeri kadroların tasfiyesi, onların önünü açtı.

Yargı sisteminde bu yapının hangi koşullar sağlanarak egemen olduğu hemen herkesin malumu.

Akademide kimlerin ne şekilde doktoralarını tamamladıkları, ne şekilde dil öğrendikleri (ya da gerekli dil puanını aldıkları), ne şekilde doçent oldukları belki de hiç ortaya çıkmayacak.

Aslına bakılırsa, emeksiz, zahmetsiz; adam kayırmacayla, “bizden” anlayışıyla gelinen nokta işte buydu. Aslında “koca koca” denilen, itibar gösterilen, yüce olması beklenenler, bulundukları konumlara haklarıyla, adaletle gelmemişlerdi.

 

“Koca koca” değillerdi…


İlgili Etiketler

İlgili etiket bulunamamıştır.


Okuyucu Yorumları