Tarikatlar Niçin Kapatılmalı?




Merhaba sevgili Ege Haber Ajansı okurları ve takipçileri, yazıma başlamadan önce okul ve diğer yoğunluklarımdan ötürü sizleri ihmal ettiğim için ve düzenli yazı yazmadığım için sizlerden özür diliyorum, bundan sonraki süreçte daha sık ve düzenli bir şekilde naçizane gündem üzerine olan değerlendirmelerimi sizlerin beğenisine sunmaya devam edeceğim.

Sizlerden uzak kaldığım sürede bir sonraki yazımı ne konu üzerine yazmak istediğimi çok düşündüm ve ne yazık ki herhangi bir konu üzerine yoğunlaşamadım. Bugün sosyal medyada artık rutin sayılabilecek gündem takibini yaparken ise mide bulandırıcı ve insanın sinirlerini zıplatacak bir habere denk geldim. Mutlaka bu yazıyı okuyan herkes 6 yaşındaki bir kız çocuğunun ülkemizde faaliyet gösteren bir tarikat içinde defalarca kez sistematik bir şekilde istismara uğradığı haberini görmüştür. İşte tam olarak bu pedofilik vaka beni bilgisayar başına geçmeyi ve bu iğrenç durum hakkında içimden geçen duyguları yazmaya götürdü. Esasında meslek hayatımın ileri dönemlerinde Türkiye’de tarikatlar ve cemaatler üzerine bir çalışma yapmak istiyordum, belki bu yazı yıllar sonra tekrardan önüme çıkar ve beni bu konuya daha detaylı ve akademik bir çalışma hazırlamaya iter.

SON OLMAYACAK

Yukarıda bahsettiğim trajik haberden sonra geçmişte ufak bir araştırma gerçekleştirdim, zaten herkesin de bildiği gibi Türkiye bir “tarikat cenneti” ve ne yazık ki bu tarikat cennetinde bunun gibi medyaya dahi yansımayan yüzlerce olay var. Bu olayların büyük çoğunluğu sözde şeyhlerin, mağdur aileleri tehdit etmesiyle ya da şu an burada inandığım meslek etiğine bağlı kalarak bahsedemeyeceğim başka sebeplerle kamuoyuna yansımadı ve halı altına itildi. Özellikle bu konuya ilgili duyanlara, İsmail Saymaz’ın “Şehvetiye Tarikatı” kitabını şiddetle tavsiye ederim. Konuya dönecek olursak ise yaptığım ufak çaplı okumalarda tarikatların basit bir köşe yazısına sığmayacak kadar istismar, taciz ve hatta tecavüz geçmişlerinin olduğunu ve bunun önüne geçilemediği gerçeğiyle yüzleştim. Bütün bunların dışında, özellikle günümüzde ana akımda siyaset ile uğraşan bazı isim yapmış politikacıların, dini paravan olarak kullanan bu sapkın örgütlenmeleri toplumun birer gerçeği olarak sunması ve yansıtması ise bu yapılara özgüven vererek daha rahat hareket etmelerine sebep olmaktadır. Oysaki bu yapılar, siyasetin ürkekliğinden ve çekingenliğinden güç alarak pervasızlaşarak bugünkü, güçlü ve kuvvetli durumlarına gelmişlerdir.

GENÇLER TARİKATLARA TESLİM EDİLİYOR

Hepimizin yakından tanık olduğu ve gözlemlediği,  Türkiye’nin son zamanlarda ki muhatap olduğu en büyük sorun olan üniversitelerde ki yurt kapasitelerinin yetersizliği ve özel yurtların çok pahalı olması da, imkânı olmayan yüzbinlerce üniversite öğrencisini bu yapıların kucağına itmekte ve adeta gençleri tarikatların/cemaatlerin ellerine teslim etmektedir. Kamunun bu noktada görevi elini taşın altına koyarak yurt inşa etmesi ve memleketinin gençlerine sahip çıkmasıdır. Hiçbir genç ne olursa olsun, bu sapkın yapılara teslim edilmemelidir. Aksi takdirde geçen sene malum yapıların yurtlarında intihar eden üniversite öğrencisi Enes Kara gibi binlerce gencimizi bu çaresizliğin içinde bırakıp, gözlerimizin önünde erimesine tanık olmuş olacağız.

DAHA FAZLA CESARET

Yukarıda yazdığım üç beş satırın sonlarına doğru gelirken, aklıma gelen tek düşünce bu ülkeye ve bu ülkenin gençlerine, çocuklarına, kadınlarına kısacası insanlarına yazık olduğu gerçeği. Ülkemiz bu karanlığı ve trajediyi hak etmiyor ve ne yazık ki hayatlarının baharında olup, en mutlu günlerini yaşaması gereken gençler bu karanlık ve sapkın yapıların ellerinde heder olarak, hayatlarını sonlandırıyorlar. Ama her şeye rağmen ben inanıyorum ki, Türkiye gelecek yıllarda dünyada hak ettiği saygınlığa eskisi gibi kavuşacak ve Türkiye’nin çocukları, çocukluklarını; gençleri ise gençliklerini yaşayarak mutlu bir ülkenin, onurlu insanları olarak yaşamlarını sürdürecekler.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

 

 

 

 

 

 


İlgili Etiketler

İlgili etiket bulunamamıştır.


Okuyucu Yorumları